Çocukları Tanıma ve Okuma Alışkanlığı
Sayı 87- Temmuz 2025
19/07/2025 Yahya Türkeli Leave a Commenton Çocukları Tanıma ve Okuma Alışkanlığı
Çocukların okuma alışkanlığı 06-12 yaş arasında kazandırılır. Bu yaş aralığı okul öncesi, ilkokul ve ortaokul sınıflarına denk gelmektedir. Bu yaşlarda okuma alışkanlığı kazanan çocuklar iyi bir okur olur. Sonucunda bilgilenme ve başarılı olma eşgüdümlü olarak sürüp gider.
Bireysel farklılıklar hep vardı, var olacaktır. Bireysel farklılıklar zenginlik sayılır. Yeter ki anlayıp içselleştirebilmek. Bireysel farklılıkları yaratan temel unsurların başında; genetik yapı, aile, çevre, beslenme, eğitim gibi faktörler gelmektedir.
Bireysel farklılıkları ailede, okulda, çevrede ve toplumsal ilişkilerde kişileri ötekileştirmeden; ilgi, istek, yetenek, yaratıcılık gibi özellikleri fark ederek yaşamlarıyla bütünleşebiliriz.
Toplum içinde görme ve işitme engelli, bedensel, zihinsel engelli insanlarla birlikte üstün zekalı ve üstün yetenekli insanlarla birlikte yaşıyoruz.
Zekânın sınıflandırılmasında kabul edilen “Çan Eğrisi”nin iki ucunda; %10 zihinsel engelli bireylerle, üstün zekâlı ve üstün yetenekli insanlarla yer almaktadırlar. Geriye kalan %80’lik dilimi ise normal zekâya sahip bireyler oluşmaktadır. Nüfusu çoğunluğu %80’lik dilim oluşturmaktadır. Bu bireylerin zekâsının aynı olmayıp farklı zekâ türlerine sahip oldukları bilinmektedir. Bilim adamları farklı zekâ türelerini ‘Çoklu Zekâ Kuramı’ olarak ele almaktadır.
Çoklu Zekâ’ kuramının kurucusu Horward Gardner’dır. (1983) daha sonra Armstrong tarafından Çoklu Zekâ Kuramını geliştirmiştir. Günümüzde yaygın bir biçimde ilgi görmektedir. Okullardaki ders programları, ders kitapları, planlama ve ders uygulamalarına da yansımıştır.
Benimsenen çoklu zekânın türlerine göre çocukları tanıma ve ona göre yapılacak etkinliğe okuma alışkanlığını pekiştirilebilir.
1- Sözel-Dilsel Zekâ
Dille yapılan her türlü çalışmayla ilgilidir. Dinleyiciler önünde konuşma yapma, başka birinin konuşmasını dinleyebilme, konuşmacının; ne söylediğini ve nasıl bir mesaj vermek istediğini anlayabilme; yazı, şiir, rapor, mektup yazabilme gibi davranışlar, sözel zekânın alanı içinde yer almaktadır. Kısacası sözel-dilsel zekâ, günlük yaşamın içindeki birçok anlatma, dinleme, anlama eylemlerini kapsamaktadır.
Bu zekâya sahip bireyler; okuma, yazma ve dille ilgili sözlü, yazılı ifadeleri etkili bir biçimde kullanmada olabildiğince başarılıdırlar.
Sözel-dilsel zekâya sahip çocuklar:
Normal çocuklardan daha güzel yazarlar.
Uzun öykü ve fıkralar anlatırlar.
Dil gelişimine uygun sözcükleri doğru bir biçimde ifade ederler.
Yaşıtlarına göre sözcük dağarcıkları daha zengindir.
Okumayı çok severler.
Dinleyerek öğrenirler.
Başarılı olabileceği meslekler: Şair, yazar, politikacı, bazı bilim adamları, hukukçu, spiker, gazeteci…
2- Matematiksel-Mantıksal Zekâ
Bir takım matematiksel işlemlerde benzerlik, eşleme, karşılaştırma, arama zekâsıdır. Matematiksel-mantıksa zekânın ilk gelişim aşaması çevremizde bulunan somut nesneleri kullanma ve onlarla oynama gibi eylemleri kapsamaktadır. Matematiği kullanma çok erken yaşlarda başlar.
Bu zekâya sahip bireyler, sorunlar karşısında; akıl yürütme, kanıtlama, matematiksel yetenekleri ve olayların sonucunu mantıklı yürütmede olabildiğince başarılıdırlar.
Matematiksel-mantıksal zekâya sahip çocuklar:
Sayılarla ilgili hesaplama ve problem çözmeyi çok severler.
Matematik dersini tüm derslerden daha çok severler.
Satranç oynama, bulmaca çözme, bilgisayar oyunları oynamadan büyük keyif alırlar.
Alet ve makinelerin işleyişine ilişkin çok soru sorarlar.
Olayların oluşumu ve işleyişini ilgi ve merakla izler ve sorarlar…
Başarılı olabileceği meslekler: Matematikçi, bilim adamı, bilgisayar programcısı, muhasebeci, felsefeci…
3- Görsel-Uzamsal Zekâ
Bazı açılardan görsel zekâ, insan beyninin ilk dili olduğu söylenir. Çevremizdeki görüntüleri resimlerle düşünür. Onları sözcüklerle ilişkilendirmeden önce her türlü şekil, desen ve tasarımlarını; düzenli veya düzensiz canlandırarak hayal kurabilme, hayal dünyasına dalarak, hayali yolculuklar yapabilme ve daha önce hiç yapılmayan şeyleri yaratabilme gibi yetenekleri kapsamaktadır.
Bu zekâya sahip bireyler; harita okuma, yönleri ve yerleri akılda tutma ve bu bilgilerden yeri geldiğinde yararlanma, bir yerden bir yere varmada edindiği izlenimleri farklı bir biçimde algılama ve uygulamada olabildiğince başarılıdırlar.
Görsel-uzaysal zekâya sahip çocuklar:
Renklere karşı oldukça duyarlıdırlar.
Harita, çizelge, tablo, resim ve şekillerle daha kolay öğrenirler.
Sanat içerikli etkinlikleri oldukça severler.
Yaşıtlarına göre daha çok hayal kurarlar.
Yaşıtlarına oranla daha güzel resim çizerler.
Durdukları yerde sık sık şekil ve resimler çizerler.
Başarılı olabileceği meslekler: Dekoratör, mimar, ressam, haritacı, pilot, izci, rehber, fotoğrafçı, denizci…
4- Müziksel-Ritmik Zekâ
Nörologlara göre zekâ türleri içinde ilk önce gelişen zekâ türüdür. Ses ve titreşimlerin anne karnında iken hissedildiği ileri sürülmektedir. İster doğal olsun, isterse insanların yarattığı ortamlardan gelen; makine, müzik aletleri veya koro olsun bu zekâ tüm ses ve titreşim dünyasıyla ilgilidir. Müziğin ritmi, sesin titreşimi bilinci etkilemede diğer zekâ türlerinin hepsinden daha güçlüdür. Ses, ritim ve titreşimin ruh halini değiştirme, dinsel duyguları coşturma, yaşama dair sevinçleri uyandırma, başka birine sevgi, derin üzüntü, acı vb. duyguları içermektedir.
Bu zekâya sahip bireyler; müzikle ilgili ürünleri, (şarkı, türkü, senfoni, konçerto vb.) beste yapma, şarkı söyleme ve müzik aletleri çalma, müzikten hoşlanma yetenekleri olabildiğince gelişmiştir.
Müziksel-ritmik zekâya sahip çocuklar:
Şarkı ve melodilerini çok iyi hatırlarlar.
Güzel şarkı söyleyebilme yeteneğine sahiptirler.
Müzik aletlerini çalmayı çabuk ve kolay öğrenirler.
Farkında olmadan kendi kendilerine melodiler mırıldanırlar.
Bir iş yaparken veya ders çalışırken farkında olmadan önündeki masaya vurarak ritim tutarlar.
Tüm seslere karşı aşırı derecede duyarlıdırlar.
Başarılı olabileceği meslekler: Şarkıcı, besteci, müzisyen, orkestra şefi, müzik eleştirmeni…
5- Bedensel / Kinetik Zekâ
Her gün hiç farkında olmadan çeşitli bedensel-kinetik işler yaparız. Bu zekâ modeli bedensel olarak gerçekleştirebileceğimiz hareketlerin tümüyle ilgilidir. Sadece insanlık tarihinde bedensel olarak gerçekleştirilmiş başarılar değil şimdiye kadar fark edilmemiş doğuştan gelen kinetik potansiyelleri de kapsamaktadır. Beden-diliyle birçok şeyi ifade edebilme ve fiziksel beden hareketlerinin; işlevlerini geliştirme, kuvvetlendirme zihinsel güç ve yetenekleri kapsamaktadır.
Bu zekâya sahip bireyler koşma, dans etme, spor yapma gibi etkinliklerde vücudun bütün halinde veya bazı bölümlerini etkin, hızlı ve estetik biçimde kullanma becerisine olabildiğince sahiptirler.
Bedensel-kinetik zekâya sahip çocuklar:
Bir veya birden çok sportif faaliyette başarılıdır.
Bir yerde fazla kalmaktan sıkılır yerlerinde duramazlar.
Başkalarının jest ve mimiklerini kolay taklit ederler.
İlk kez gördükleri cisimlere dokunarak incelerler.
Koşmayı, zıplamayı ve benzeri fiziksel hareketleri yapmayı severler.
El becerisi gerektiren etkinliklerde oldukça başarılıdırlar.
Yaparak ve yaşayarak öğrenmeden oldukça hoşlanırlar.
Başarılı olabileceği meslekler: Sporcu, aktör, dansçı, heykeltıraş, estetik uzmanı…
6- Kişiler Arası (Sosyal) Zekâ
İnsan ilişkileri, başka kişilerle ortak çalışma, onları tanıma ve onlardan bir şeyler öğrenme; insanlarla iletişim kurarken tutum ve davranışların, yoğun çalışmalar gerektiren durumu yeterince anlayabilme ve değerlendirebilme gibi eylemleri içermektedir.
Bu zekâya sahip bireyler çevresindeki insanların duygu, düşünce, istek ve ihtiyaçlarını anlama, ayırt etme, insani ilişkileri kurmada olabildiğince başarılıdırlar.
Sosyal zekâya sahip çocuklar:
Arkadaşlarıyla çabuk ve kolay ilişki kurarlar.
Gurup içinde doğal bir lider görünümü sergilerler.
Sorunu olan arkadaşlarına yardım etmede zevk alırlar.
Yalnız kaldıklarında güçlük çekmezler.
Başkalarıyla birlikte olmaktan haz duyarlar.
Empati yeteneği oldukça gelişmiştir.
Başarılı olabileceği meslekler: Öğretmen, rehber öğretmen, psikolog, terapist, pazarlamacı…
7- İçsel Zekâ
Bildiği üzere kendi varlığı, düşüncesi ve eylemlerinin farkında olan tek yaratık, insandır. Kendini yenileme, başarılı olma, stresli, kızgın ve endişeliyken ruh halini değiştirme gibi durumlarla; kendisiyle ilgili düşüncelerini değiştiren olaylar, sahip olduğu yetenekler; diğer insanlarla ilişkiler veya işi hakkındaki konuşmalar ve kendi hedeflerini değerlendirme gibi eylemleri kapsamaktadır.
Bu zekâya sahip bireyler kendini anlama, kişisel meseleleri halletme, kendini ifade etme ve karşısındakiyle iletişim kurmada olabildiğince başarılıdırlar.
İçsel zekâya sahip çocuklar:
Güçlü ve zayıf yanları hakkında gerçekçi bir görüşe sahiptirler.
Başkalarının işlerine karışmasını istemez, bağımsız olmayı severler.
Yalnız olmaktan sıkılmaz, tek başına ders çalışmada başarılıdırlar.
Duygu ve düşüncelerini açık bir şekilde ifade edebilirler.
Başarı ve başarısızlıktan ders almasını bilirler.
Kendi geleceği hakkında belirgin fikirlere sahiptirler.
Başarılı olabileceği meslekler: İş adamı, sosyal hizmet uzmanı, sanatçı, psikoterapist, din adamı, bilim adamı…
8- Doğacı Zekâ
Çevredeki doğal dünyayı algılama, beğenme ve anlamayla doğrudan ilişkilidir. Doğadaki türleri birbirinde ayırt edebilme; çeşitli bitki örtüsünü ve hayvan türlerini tanıyabilme, sınıflandırabilme ve doğal dünyaya ilişkin bilgileri; rahatlama, yorgunluğu giderme, ruhsal olarak yenilenme, istenildiğinde doğaya kaçma, doğadaki göz alıcı görüntüler karşısında tepki verme gibi duygu ve düşünceleri kapsar.
Bu zekâya sahip bireyler doğadaki canlıları tanıma, onların özelliklerini birbirinden ayırt etme, doğanın yapısıyla birlikte deprem, sel gibi felaketlerin oluşumlarına karşı oldukça başarılıdırlar.
Doğacı zekâya sahip çocuklar:
Doğadaki canlı ve cansız varlıklara karşı aşırı ilgi duyarlar.
Doğal çevre, tarihi ören, müze gibi yerleri gezmekten zevk alırlar.
Doğal olaylara karşı oldukça duyarlıdırlar.
Mevsimler ve iklim olaylarına karşı aşırı ilgi duyarlar.
Yakın çevresindeki çiçek ve bitkileri sulama ve bakmadan hoşlanırlar.
Doğayı ve canlıları içeren belgesel filmleri izlemekten hoşlanırlar.
Başarılı olabileceği meslekler: Biyolog, jeolog, arkeolog, meteoroloji uzmanı, botanikçi, çiçekçi, belgesel film yapımcısı…
Armstrong, (1994) H. Gardner’in çoklu zekâ kuramının dayandığı temel fikirleri şöyle özetlemektedir. Her insan, çeşitli zekâ alanlarının tümüne sahiptir.
Her insan çeşitli zekâ alanlarından her birini yeterli düzeyde geliştirebilir.
Çeşitli zekâ alanları, genellikle bir arada ve karmaşık bir yapıda çalışırlar.
Bütün zekâ türlerinin bir arda bulunmasına az rastlanır. Bir veya birkaçı bir arada ve birbiriyle etkileşim içinde çalışabilir.
Zekâ, insanların meslekleri ile konuştuğu dili olarak ve kısmen de içinde yaşadığı kültürün yansıması, problem çözme ve yaratıcılıkta kullanabileceği en değerli bir organizma olarak ele alınmaktadır.
Anne, baba ve öğretmenlerin çocuğun zekâ düzeyini çok iyi tanımaları gerekmektedir. Çocuklar kardeş dahi olsalar, zekâları farklıdır. Zekâ türlerinin farklı olabileceğini dikkate alarak çeşitli etkinliklere katılma, canlı ve hareketli ortamlara, çeşitli araç ve gerece yer vererek çalışmaları sürdürmeleri gerekir. Çünkü her çocuğun zekâ alanı; aynı özelliğine ve yeterliliğine sahip değildir. Zekânın türlerinin bir veya birkaç daha baskın olabilir.
Eğitim-öğretim ortamında genellikle farklı zekâ alanları olan öğrenciler aynı sınıf paylaşmaktadırlar. Bu tür çocukların bulunduğu eğitim ortamlarında, ders işlenirken çoklu zekâ kuramına uygun öğretim teknikleriyle ve materyaller kullanıldığında daha iyi verim elde edilebilir. Bunun için öğretmenler, dersleri planlayarak işlemektedir.
Çoklu Zekâ Etkinlikleri
Sözel-dilbilimsel zekâya sahip olan bireyler söyleyerek, duyarak ve görerek öğrenir. Öykü, makale, şiir gibi; okuma, yazma, konuşma, araştırma, drama, kompozisyon yazma, sunu yapma, dinleme, yüksek sesle okuma vb. etkinlikler yapılabilir.
Örneğin, çocuklar; gazete ve dergilerin ekinde verilen; içinde çapraz bulmacalar, karışık sözcük ve benzeri oyunları; haftanın her günü farklı bir oyun ya da bulmacayla uğraşabilir. Kolaydan başlayan ve giderek daha karmaşık oyun ve bulmacaları çözebilir. Çocuklar, bu tür etkinlikleri yapabildiği kadar yalnız yapabilir. Gerekirse başkalarından yardım isteyebilir.
Matematiksel-mantıksal zekâya sahip olan bireyler gruplayarak, sıralayarak ve soyutlayarak öğrenir. Problem çözme, üretme, ölçme, sıralama, sınıflandırma, kestirme, mantık oyunları, veri toplama, deney yapma, eleştirel düşünme, geometri vb. etkinlikler yapılabilir.
Örneğin, çocuklar; gün içinde ilgi çekici veya insana garip gelen; hesaplar, tahminler ve ölçümler yapabilir. İş yeri, okul, yol gibi toplu yaşamın yaygın olduğu yerlerden günde kaç kişinin geçip gittiğini hesaplayabilir. Veya çalışma masasının uzunluğunu ve genişliğini parmak, karış, kalem, kibir kutusu, şeker vb. şeylerle ölçebilir. Bu tür etkinlikleri oyun haline getirebilir. Her gün hesaplayabileceği, tahmin edebileceği veya ölçebileceğin yeni ve ilginç bir şeyler bularak sürdürebilir.
Görsel-uzamsal zekâya sahip olan bireyler görselleştirerek, hayal kurarak, renklerle çalışarak öğrenir. Fotoğraflar, resimler, çizimler, haritalar, görsel benzetmeler, renkler, semboller vb. etkinlikler yapılabilir.
Örneğin, çocuklar; yemek yerken çevrenizdeki renklerden nasıl etkilediğini çabuk fark edebilir. Yediği yiyeceklerin renkleriyle çevrenizdeki insanların giysi, makyaj, takı, saç vb eşyalarla ilişkilendirebilir. Akşam o gün yaşadığı ve gördüklerini eksiksiz olarak hayalinde canlandırmaya çalışabilir.
Müziksel-ritmik zekâya sahip olan bireyler ritim, melodi ve müzik ile öğrenir. Şarkı söyleme, ritim tutma, mırıldanma, tempo tutma, fon müziği, müzik aleti çalma vb. etkinlikler yapılabilir.
Örneğin, çocuklar; biriyle yaptığı bir konuşmada karşısındakinin ses tonunu, ritmini ve sesinizin yüksekliğini izleyebilir. Kendi ses tonunu değiştirerek konuşmanın havasını değiştirmeyi; heyecan, kızgınlık, sıkıntı ve benzeri mesajları; söylediği şeyleri değil onları söyleme şeklini değiştirerek iletmeye çalışabilir. Değişik ses ve ritimler konuştuğunu kişiyi nasıl etkilediğini gözlemleyebilir. Hızlı, kesik veya daha yavaş konuştuğunda ne olduğuna; konuşan veya dinleyen olarak düşündüğünde ses tonunu nasıl etkilediğine bakabilir.
Günlük çalışma ortamında, karşı karşıya kaldığı sorunları daha etkili çözebilmesini sağlamak amacıyla ruh halini veya duyarlılığını etkileyecek değişik türde müzikleri dinletebilir.
Kendini çok stresli, sıkıntılı gergin hissettiğinde, rahatlamasını sağlayan müziği dinleyebilir. Hangi müziğin enerji vereceğini biliyorsa onu dinlesin ve ruh halini gerçekten değiştirip değiştirmediğini fark edebilir.
Bedensel-kinetik zekâya sahip olan bireyler dokunarak, tadarak, koklayarak öğrenir. Beden eğitimi ve çeşitli spor etkinliklerinden uygun fiziki yapısına uygun olanını yapma, oturarak veya yatarak kültür fizik hareketleri yapma, vücut dilini kullanma, dram, deneyler yapma, spor yarışlarına katılma vb. etkinlikler yapılabilir.
Örneğin, çocuklar; yavaş, düşünceli bir yürüyüş; canlı, enerji dolu ve kararlı bir yürüyüş; sekerek, neşeli bir yürüyüş yapabilir. Farklı türlerdeki bu yürüyüşlerin ruh halini nasıl etkilediğine dikkat edin. Diğer insanlarla konuşurken beden-dillini; duruşlarına, el kol hareketlerine, yüz ifadesinin söylediklerine nasıl yansıdığını fark edebilir. Diğer kişilerle iletişimini geliştirmek için kendi duruş stilini, el kol hareketlerini, yüz ifadesini bilinçli olarak değiştirerek denemeler yapabilir.
Sosyal zekâya sahip olan bireyler paylaşarak, karşılaştırarak, ilişkilendirerek öğrenir. İşbirliğine dayalı ekip veya grup çalışmalarında; tartışma, drama, kültürel faaliyetlerden folklor, koro, temsil çalışmalarına katılma, beyin fırtınasına katılma vb. etkinlikler yapılabilir.
Örneğin, çocuklar; biriyle yaptığı söyleşinin sonunda, “Sizi doğru anladığımdan emin olmak için konuşmalarınızı özetleyeyim,” diyebilir. Söyleşiyi özetledikten sonra hata varsa düzeltmesi istenebilir. Ayrıldıktan sonra iyi bir dinleyici olup olmadığını sınamak üzere söyleşide yaptığınız ve önemli olan en az üç sözü listeleyebilir.
Bir ekipte çalışırken sıralayabildiği kadar etkili çalışmalarını listeleme; herkesin kendi üstüne düşeni yapması, uzlaşmaya istekli olması, birbirini cesaretlendiren veya destekleyen bireyleri, takımın hedef ve misyonunun kolay anlayabilme gibi ekip çalışmasını daha verimli hale getirebilecek stratejileri de listeleyebilir. Gelecek aylarda çalışmayı sürdürürken bu iyileştirme yönelik uygulamayı gözden geçirebilir.
İçsel zekâya sahip olan bireyler kendi başına, bireysel projelerle, öğrenir. Bireysel çalışmalarda; anı, günce, şiir yazı yazma ve okuma projeler hazırlama, ev işlerinde ve okul ortamında çeşitli etkinliklerde bireysel sorumluluk alma vb. etkinlikler yapılabilir.
Örneğin, çocuklar günlük yaşantı içinde farklı durumlarda kullandığı; sorun çözmeye dönük düşünme, yaratıcı düşünme, hayal kurarak düşünme ve benzeri gibi değişik düşünme biçimlerinin listesini çıkarabilir. Bir düşünme biçiminde karşılaştığı durumu veya olayı da yazabilir. Günün sonunda kaydettiği her bir düşünme biçimini ve bunları geliştirebileceğini veya kuvvetlendirebileceğinin farklı yollarının olup olmadığını araştırabilir. Bu tür alıştırmayı birkaç hafta sürdürebilir ve düşünme biçiminde ne tür değişiklikler olduğuna bakabilir.
Doğacı zekâya sahip olan bireyler araştırarak, inceleyerek, gözlem yaparak öğrenir. Doğadaki canlı ve cansız varlıkları izleme ve gözleme çalışmaları, orman, dağ, tarihi ören yerleri gibi yerlere gezi yapma, müzelerde bulunan tarihi eşyalarla günümüzde kullanılan eşyaları karşılaştırma; doğal olayları, mevsim ve iklimleri inceleme; çiçek ve bitki yetiştirme, belgesel filmler izleme gibi etkinlikler yapılabilir.
Örneğin, çocuklar; bir hayvanat bahçesine, hayvan hastanesine veya sirkte;.eşitli hayvanların türlerine (sürüngenler, memeliler, uçanlar, goriller, kediler, vb); bazı hayvanları bir arada barındırılması gerekse hangilerini bir araya getirebileceğini düşünebilir
Bulunduğu ortamda veya evinizde, bahçenizde; ağaç dikme, çiçek veya çim ekme gibi bir işe başlamadan önce başarılı bir dikim veya ekim için gerekli olan yazılı veya sözlü yönergeleri izleyerek dikim veya ekim yapılabilir. Dört, beş günde bir dikim ve ekim yaptığınız yeri gezilerek, gözlenen değişiklikler ve duygularını not edilebilir. Dikilen her neyse toprağın üstünde ilk kez kendisini gösterdiğinde nasıl duygular yaşadığı not edilebilir.
(Çoklu zekâ: T. Şahin, 2001: 276 – M.Mangır, 2005:59, A. Aydın 1999, Y. Özden 285 kaynaştırma.)
Duygusal Zekâ
Duygusal zekâ, kendisini ve başkalarının hislerini gözleyip düzenleyebilmek; hisleri düşünce ve eyleme kılavuzluk edecek şekilde kullanabilmek, olarak tanımlamışlardır. (Salovey & Mayer, 1990)
Daha çok duygusal zekâ başarı için önemli görülen empati, duyguları ifade edebilme ve anlama, mizacını kontrol etme, bağımsızlık, uyum sağlayabilme, beğenilme, kişiler arası sorunları çözme, sebat, sevecenlik, nezaket, saygı… gibi duygusal nitelikleri betimlemek için kullanılmaktadır.
Duygusal Zekânın Kapsamı;
Özbilinç, duyguları yönetebilme, kendini harekete geçirebilme, başkalarının duygularını anlayabilme, ilişkileri yürütebilme şeklinde olduğu belirtilmektedir.
– Özbilinç: Kendini tanıma, bir duyguyu fark edebilme, duyguların farkında olabilme, gibi.
– Duyguları yönetebilme: Duyguları uygun biçimde idare edebilme, denetleyebilme, gibi.
– Kendini harekete geçirebilme: Duyguları bir amaç doğrultusunda harekete geçirmek, içsel güdüleme. Başarma dürtüsü, inisiyatif, iyimserlik gibi.
– Başkalarının duygularını anlayabilme (empati) Kendini başkalarının yerine koyabilme, onların düşünce ve duygularını anlama. Başkalarını anlamak ve geliştirmek, hizmet yönelimi olmak, farklılığı değerlendirmek gibi.
– İlişkileri yürütebilme: Kişiler arası etkili ilişkiler kurabilme, sosyal beceriler. Başkalarına etki edebilme, iletişim, çatışma yönetimi, liderlik, bağ kurma, işbirliği , ekip yetileri gibi duygusal yeterlikleri kapsar.
Duygusal Zekâ ve Eğitimi;
Duygusal zekâ ile ilgili çalışmalar; akademik yönden parlak zekâlı insanların gerek iş, gerekse özel yaşamlarında her zaman en başarılı kişiler olmadıklarını ortaya koymuştur. Uzmanlara göre akademik zekâ (IQ)’nın yaşamdaki başarıyı etkileyen faktör içindeki payı en kötümser tahminle % 4, en iyimser tahminle % 20’dir. (Cooper&Sawaf, 1997, Goleman, 1998)
Bilim adamları duygusal zekânın her zaman ve her yaşta geliştirilip ilerletilebilen, öğrenilebilir bir zekâ alanı olarak görmektedir.
Eğitimsel işlevi; bireyin kendine özgü zekâ profili, toplum içinde gelişmesini sağlayacak görev alanlarda ustalaşmak için kullanılmasına yardım etmektir. Günlük pek çok etkinlikte, farklı zekâ alanları uyum içinde çalışır, birbirini etkiler. Bu nedenle eğitimde zekânın belli bir yönünü değil, farklı alanlarını birlikte geliştirmek amaçlanmalıdır.
“Duygusal zekânın gelişimi, özellikle bir yandan bilişsel, diğer yandan da biyolojik olgunlaşma süreçleriyle iç içedir. Bu gelişimde okulun işlevi çok önemlidir. 06- 12 yaş başlangıç, ve 12 – 16 yaş çocuğun uyum sağlaması açısından kritik dönem olarak ele alınmalıdır. Kritik dönemde duygusal zekâ yeterliklerini geliştirmek için ana sınıfından başlanarak tüm eğitim süreci boyunca; özellikle de ilköğretimde açık ya da örtük programla ilgili etkinlik ve yaklaşımlara yer verilmelidir.” (B. Yeşilyaprak 2005)
Son yıllarda zekâ alanında yapılan çalışmalarda çoklu zekânın akademik boyutunun ağır bastığı; duygusal zekânın, çoklu zekâ içinde yer alan; sosyal zekâ, içsel zekâ, bedensel/kinetik zekâ kavramlarıyla örtüştüğü ve bu zekâ özellikleri içinde yer alan insan ilişki ve davranışlarını daha kapsamlı ele aldığı ileri sürülmektedir.
İnsan zekalarını ve kombinasyonlarını fark etmemiz ve geliştirmemiz son derecede önemlidir. Birbirimizden bu kadar farklı oluşumuz, hepimizin farklı zeka kombinasyonlarına sahip olmamızdan kaynaklanmaktadır. Bunun farkında olursak hayatta karşımıza çıkan sorunlarla baş etmemiz kolaylaşır.(H.Gardner)
Yaratıcı Zekâ
Yaratıcılık kavramı oldukça karmaşık ve pek çok anlamı olup, açık ve evrensel olarak kabul edilmiş bir tanımı bulunmamaktadır. (Prentice, 2000) Yaratıcı zekâ uzmanlarından J.P.Guilford yaptığı araştırmalarda yaklaşık olarak 120 karakteristik belirlemiştir. İnsanla ilgilenen birçok meslek sahibi, yaratıcılıkla yakından veya uzaktan ilgilenmektedir. Yaratıcılığı doğrudan gerçekleştiren herhangi bir unsurun olmadığı; eğitim, çevre gibi birtakım etkenler sonucu gerçekleşebileceği, bilinmektedir. Yaratıcılık daha çok nörologların çalışma alana girmektedir. Yaratıcılığa ilişkin ileri sürülen düşüncelere baktığımızda:
– “Yaratıcılık; zekâ, düşünce ve hayal gücünden yararlanılarak. / O zamana kadar görülmeyen yeni bir şey ortaya koymak. / Bir şeyin olmasına, ortaya çıkmasına yol açmak, sebep olmak”. (TDK)
– “Bütün çocuklar yaratıcı yetenekleriyle dünyaya gelirler.” (Fisher)
– “Bireyin, öğrenme yaşantısı sonucunda öğrendikleriyle ilişkilendirerek karşılaştığı sorunu çözebilmesi; bu ilişkileri kurarak ortaya yeni özgün bir düşünce ya da ürün koyabilmesi.”(H. Güleryüz, 46)
– “Yaratıcılık, değişik durumlarda esnek, akıcı, özgün, alışılmıştan farklı bir şekilde düşünmeyi kapsar.” (N. Senemoğlu,12)
Yaratıcılık, başta insan olmak üzere, insanın yarattığı ve ortaya çıkardığı ürün ile alışılmışın dışında bireysel olarak geniş zaman sürecinde yaşanır. Yaratıcı eğitim konusunda çocuklara sınırlı bilgi vermek yerine hayal etme ve yaratıcı düşünme olanaklarını sağlamak, yaratıcı düşünce eylemini ortaya çıkarır.
– Eğitim niçin yapılır?
– Eğitim sonucunda ürün elde ediliyor mu?
– Eğitim bir süreç midir?
Bu, üç ana düşünce etrafında yaratıcılığa baktığımızda; insan, belli bir ortamda doğar, büyür, gelişi, ürer, olgunlaşır…yaşadığı süreç içinde bulunduğu çevre ve toplumun değer yargılarını alır. Sonuçta o toplumun bireyi olur. Geçen süreç içinde düşünce yapısında oluşan değer yargıları bireyin üretkenliğiyle yakından ilgilidir.
Toplumların kültürel yapısı yaratıcılığa açık olduğu kadar yaratıcılığı engelleyici olduğu da görülmektedir. Yaratıcılığı engelleyici ve cesaretlendirici özlü sözleri yeri geldikçe kullanırız. Ya kendimizi teselli ederiz, ya da karşımızdakini susturmaya veya rahatlatmaya çalışırız. Kullanılan özlü sözlere baktığımızda:
“Söz gümüşse, sukut altındır.”
“Su küçüğün, söz büyüğündür.”
“Bilirsen söyle bilgin sansınlar, bilmezsen sus seni insan sansınlar.”
“Her doğru, her yerde söylenmez.”
“Elinin hamuruyla, erkek işe karışma.”
“Kızını dövmeyen dizini döver.”
“Doğruyu söyleyeni, dokuz köyden kovarlar.”
Yaratıcılığı cesaretlendiren özlü sözler:
“ Erken kalkan yol alır…”
“Aslan yatağından bellidir.”
“Akıllı çocuk neyler babanın malını…”
“Türk, çalış, öğün, güven.” (M. Kemal Atatürk)
“Cesaret, tehlike karşısında akıl ve zekânın kullanılmasıdır.” (Eflatun)
“Hayatı o şekilde yaşa ki her an kendinin elini sıkabilesin.” (Fc.Wildhan)
Olumsuz ve olumlu özlü sözler bununla sınırlı olmayıp, birçok özlü söz vardır.
Yaratıcılık, zekâyla bağlantılıdır. Zekâyla yaratıcılık arasındaki ilişkiye baktığımızda, yaratıcılık zekânın bir alt kümesi olarak görülür. Yaratıcılık mevcut olmayıp, sonradan ortaya çıkan bir sorunu veya problemi çözme yeteneğidir. Yaratıcılık beynimizde oluştuğuna göre fiziksel olarak beynimizi geliştirebiliriz. Hepimiz az çok aynı beyine sahibiz.
Yaratıcılık bireyin içsel motivasyonuna, alanıyla ilgili becerilerine ve belli bir sürece dayalı olarak gerçekleştiği belirtilmektedir. Bireyde yaratıcılığı ön plana çıkaran yüksek motivasyon, bireyin belli bir alan bilgisine dayalı projeye kendini adaması ve bu süreç içinde belli bir zamana bağlı olmaksızın gelmesi sonucu ortaya çıkar.
Yeri gelmişken belirtmekte yarar vardır. Yaratıcılığın ortaya çıkmasında herhangi bir teşvik, ikna ve ödüle gereksinim duyulmaksızın içsel bir motive sonucu ortaya çıkar. Motive edici niteliklerin başında yapılan iş veya projeye bağlılık, yapılan işi sevme ve standartların dışına çıkılması yaratıcılığın gelişiminde önemli etkenlerdir.
Zekânın üretim merkezi beyindir. Beyin kalıtsal birtakım özellikler içerdiği gibi yaşam süreci içinde geliştirilmesi ve çevresel faktörlerden etkilenmesi de söz konusudur. Yaratıcı zekâyı bu bağlamda ele aldığımızda farklı uzmanlık alanlarıyla da ilintili olduğu görülmektedir.
Buradaki bakış açımız, çocuğun yaratıcı yönlerini tanımak ve ona yardımcı olmaya çalışmaktır. Yaratıcılığın geliştiği yaşlar ilköğretim çağı olarak ileri sürülmektedir.
Yaratıcılığı Geliştirme ve Etkinlikleri
İnsan yaratıcılığı önemsiz olmadığı gibi esrarlı da değildir. Birkaç kişinin sahip olduğu ayrıcalığı da gerektirmez. Potansiyel olarak hepimiz genellikle üstün zekâ ya da özel kabiliyetlerle bağlantılı düşünülen yaratıcılığa sahibiz. Önemli olan hedefe odaklanma, problemi tarama, sürece yayma, dışı etkilerden arınma, motive olma gibi unsurları içeren yaratıcı adımlar atabilmektir. Bunun için çocuklara:
Zevk aldığı şeyleri yaptırın.
Yeni deneyim ve bilgilerle düşüncelerini zenginleştirin.
Kendisine elindeki işe vermesini sağlayın.
Güdülendiği (motive) olduğu, akışı değiştirmeyin.
Öğrenilen varlıkları etkili biçimde kullanmasını engellemeyin. (Bilgisayar kullanmak gibi)
Yapılacak etkinlik ve denemelerde risk almaktan çekinmelerine destek olun. (Top oynamak, buz pateniyle kaymak…)
Farklı doğal bir çevrede gezi yaptırın.
Bedeni ve zihin dinamik tutacak aktiviteler yaptırma. (Spor yapma, yarışmalara katılma, bulmaca çözme.)
Doğaya ve olaylara farklı gözle bakabilmesini sağlayın. (empati – başkasının gözüyle bakabilmek.)
Olaylarla, araçların ilişkilendirmesini ve karşılaştırmasını özendirin.
Elde edilen verileri kullanarak, farklı bulgular elde etmesini önerin.
Yapılan etkinliği onamak ve güdülenme. (teşvik ve takdir etme)
Yaşanan olay ve olgularla ilgili soruları sormasını sağlayın. (neden-sonuç ilişkisi gibi)
Var olan veya yapmak istenilen bir düzenekle ilgili tasarılar yapmasına fırsat verin. (özel eşyalarını yerleştirebileceği bir köşe oluşturma, pul koleksiyon defteri hazırlama…)
Yaratıcılığı geliştirecek etkinlikler bunlarla sınırlı olmayıp, daha farklı etkinlikler de yapılabilir.
Yaratıcı bireyler; orijinallik, bağımsızlık, risk alma, ilgi, merak, enerji, yeniliklere karşı duyarlık, estetik, açık fikirlilik, yalnız çalışma gibi özelliklere sahiptirler. ( H. Adler, 181)
Gardner, zekânın sadece matematik veya fenle ilgili olmadığını, dil ve düşünce, sosyal ilişki, müzik, doğa, spor gibi aktivitelerde içinde de bulunduğu görüşündedir.
Tüm insanların yaratıcı özelliği bulunmaktadır. Ancak yaratıcılık bireylere farklı olduğu gibi yaşam süreci içindeki farklılıklarla baskın veya zayıf etkiler olabilir. “Her insan kendi çapında yaratıcıdır.” Sözü doğrudur. Yaratıcılığın ortaya çıkabilmesi için birtakım unsurların bir arada bulunması veya gelmesi gerekir.
Yazarlar ve esin kaynakları;
1- Yazarın yaşamı ve anıları:
Kişisel Deneyimler: Yaşanan her an, her duygu, her karşılaşma potansiyel bir hikâye tohumu olabilir. Kendimizle ilgili unutulmaz anılar, yaşadığımız zorluklar, sevinçler, hayal kırıklıkları, hepsi yazının ham maddesini oluşturur.
Çevresi ve gözlemleri:
İnsanların davranışları, konuşmaları, ilişkileri, yazarın gözünden birer karaktere dönüşebilir. Sokakta rastladığımız bir yüz, duyduğumuz bir konuşma, bir romanın ana fikrini verebilir.
Doğadaki güzellikler, değişimler, döngüler, yazarın hayal gücünü besler. Manzaralar, mevsimler, hava olayları, hikayelere derinlik katar.
Yaşadığımız toplumun sorunları, değişimleri, kültürel zenginlikleri, yazarın eleştirel bakış açısını ortaya koyar. Toplumsal konulara duyarlılık, yazarın okurla daha güçlü bir bağ kurmasına yardımcı olur.
Okuma ve öğrenme:
Okuduğumuz kitaplar, yazarların dilini, anlatım tarzını, kurgu tekniklerini güçlenmesine katkı sağlar. Klasiklerden çağdaş edebiyata kadar geniş bir yelpazede okumak, yazarın birikimini artırır.
Tarih, felsefe, bilim, sanat gibi farklı alanlardaki bilgiler, yazarın hayal gücünü genişletir. Örneğin, bir tarihçi roman yazmak istediğinde, o dönemin yaşam koşullarını, insanların düşünce yapısını bilmesi gerekir.
Sinema, müzik, resim gibi diğer sanat dalları da yazarlara ilham verir. Bir filmdeki sahne, bir şarkının sözleri, bir tablodaki renkler, yeni bir hikâyenin başlangıcı olabilir. Bir örnek verecek olursam:
Yazarlık, yaşamın her alanından beslenen ve sürekli öğrenmeyi gerektiren bir süreçtir. Kendi deneyimlerimiz, çevreyi gözlemleme yeteneği ve okuma alışkanlığı, yazarın en önemli silahlarıdır. Bu üç kaynağı bir araya getiren yazarlar hem kendilerini hem de okurların okuma alışkanlığına katkı sağlayabilirler.
Çocukların tanıma ve okuma alışkanlığı kazandırma tek yönlü olmayıp, çocukların gelişim özelliklerini; bedensel, zihinsel, sosyal yönleriyle birlikte çevre, okul, aile gibi faktörlerin bir arada ele alınması gerekir.
Kaynak: Çocuğunuzu Tanıyın (Yahya Türkeli)
www.yahyaturkeli.com
Okunma Sayısı: 61
Demokrasi ve Cumhuriyet
Cumhuriyet ve Demokrasi
Cumhuriyet ve Demokrasi farklı kavramlardır.
Cumhuriyet: Devlet Başkanı seçimle işbaşına gelen ülkelerde Cumhuriyet olarak adlandırılır.
Demokrasi: Halkın kendi kendisini yönetmesidir. Diğer bir anlatımla Demokrasi; yasama, yürütme ve yargı gibi kuvvetler ayrılığının eş güdümlü yönetimidir.
Örnek: İran’da; İran İslam Cumhuriyeti var, demokrasi yok gibi. İngiltere’de Cumhuriyetin adı yok, krallığı var, demokrasiyle yönetilmektedir.
Hem demokrasi hem de cumhuriyetin bir arada yaşanması en doğru yönetim biçimidir.
Bizdeki cumhuriyet ve demokrasi başkanlık adı altında yürütülmekte. Ne demokrasiden demokrasi ne cumhuriyetten cumhuriyettir. Merkezi yönetimle tek merkezden sevk ve idare edilmekte. Seksen milyondan fazla insanın yaşadığı ve bölgesel farklıkları içinde barındıran bir ülkenin bu şekilde yönetilmesi oldukça zor olduğu gibi çeşitli çalkantılara da çanak tutmaktadır.
Gerçek anlamda demokrasi ile yönetilen ülkelere baktığımızda; kişi başına düşen milli gelirin en az 20-25 milyon doların üstünde olduğu ve eğitim-öğretim düzeyinin %98’in üzerinde ve de nüfusun 2/3’ü yüksek öğretimli olduğunu görürüz. Eğitim-öğretiminden tam anlamıyla nasibini almamış ülkelerde demokrasiyi yaşatmak oldukça zordur. Ülkedeki insanların barış ve huzur içinde yaşaması için öncelikle eğitim düzeyini yükseltmek ve çok çalışmak ve üretmek gerektiğini unutmamız gerekir. Üretmenin de temelinde bilim, teknik ve eğitim gereklidir. Üretmeden tüketen bir ülke sömürülmekten öteye gidemez…
Demokrasi ve cumhuriyet adına yazılacak, söylenecekler bunlardan ibaret değildir…
Bilimsel temeli olmayan demokrasi ve cumhuriyetler çok çalkantılara gebe olduğunu unutmayalım.
Yazmanın İlham Kaynakları
Yaşam, Gözlem ve Okumak:
Yazarların yaratıcılığının temelini oluşturan bu üç ayaklı destek, aslında edebiyatın zengin ve çeşitli olmasının en önemli nedenlerinden biridir.
Yazmada, öncelikli olarak yazarların yaşamı gelir. Hemen hemen bütün yazarların ilk eserlerinde kendi yaşamından esintiler bulunmaktadır.
1. Yazarın Kendi Yaşamı ve Anıları:
Kişisel Deneyimler: Yaşanan her an, her duygu, her karşılaşma potansiyel bir hikâye tohumu olabilir. Kendimizle ilgili unutulmaz anılar, yaşadığımız zorluklar, sevinçler, hayal kırıklıkları, hepsi yazının ham maddesini oluşturur. Örnek verecek olursam:
Göçebe isimli çocuk romanım (ilk eseri) çocukluk yaşantımdan kesitler yer almaktadır. Bir nevi otobiyografik yaklaşım, okurla yazar arasında bir bağ kurmasını sağlıyor.
2. Çevresel Gözlemler:
İnsanların davranışları, konuşmaları, ilişkileri, yazarın gözünden birer karaktere dönüşebilir. Sokakta rastladığımız bir yüz, duyduğumuz bir konuşma, bir romanın ana fikrini verebilir.
Doğadaki güzellikler, değişimler, döngüler, yazarın hayal gücünü besler. Manzaralar, mevsimler, hava olayları, hikayelere derinlik katar.
Yaşadığımız toplumun sorunları, değişimleri, kültürel zenginlikleri, yazarın eleştirel bakış açısını ortaya koyar. Toplumsal konulara duyarlılık, yazarın okurla daha güçlü bir bağ kurmasına yardımcı olur. Örnek verecek olursam:
Okul Harçlığımı Kazanırken isimli çocuk romanında; mahallenizin çocuklarının yaşantılarını gözlemleyerek yazdığım bir kitap. Bu kitapta gözlemlediğim olaylar ve karakterlerle tutumlu olma, yardımlaşma, arkadaşlık ilişkileri, doğa ve hayvan sevgisi gibi konularında mesaj vermeye çalıştım.
3. Okuma ve Öğrenme:
Okuduğumuz kitaplar, yazarların dilini, anlatım tarzını, kurgu tekniklerini güçlenmesine katkı sağlar. Klasiklerden çağdaş edebiyata kadar geniş bir yelpazede okumak, yazarın birikimini artırır.
Tarih, felsefe, bilim, sanat gibi farklı alanlardaki bilgiler, yazarın hayal gücünü genişletir. Örneğin, bir tarihçi roman yazmak istediğinde, o dönemin yaşam koşullarını, insanların düşünce yapısını bilmesi gerekir.
Sinema, müzik, resim gibi diğer sanat dalları da yazarlara ilham verir. Bir filmdeki sahne, bir şarkının sözleri, bir tablodaki renkler, yeni bir hikâyenin başlangıcı olabilir. Bir örnek verecek olursam:
Kayıp Gezegen 2. Dünya: Bilim kurgu bir roman; çocukluk yıllarımda geceleri açık havlarda gökyüzüne baktığımda kayıp giden yıldızların, ay hareketi… okuduğum bilim kurgu kitapları, hayal gücüme yaptığı katkılarla zihnin sınırlarını zorlamaya çalıştım.
Sonuç olarak: Yazarlık, yaşamın her alanından beslenen ve sürekli öğrenmeyi gerektiren bir süreçtir. Kendi deneyimlerimiz, çevreyi gözlemleme yeteneği ve okuma alışkanlığı, yazarın en önemli silahlarıdır. Bu üç kaynağı bir araya getiren yazarlar hem kendilerini hem de okurlarını zenginleştiren eserler ortaya koyabilir.
Çocuklarla İletişim Kurma
Ceza- Ödül ve Geri Bildirim





Çocukların Yapıcı ve Yaratıcı Olması


Bir Babanın Çocuğuna Mektubu,
Yahya Türkeli, İlköğretim Müfettişi (Çağdaş Eğitim Dergisi, 1995)
“Sevgili Çocuğum;
Yaşam, bugün içinde bulunduğun koşullardan ibaret değil! Bugüne kadar bedensel, zihinsel ve ruhsal olarak yoğurduğun kişiliğinle, gelecekteki tüm güçlük ve rahatlıkların bir bileşkesidir. Bunu böyle bilesin.
Hayatta senin başarılı ve mutlu olmanı, zorluklarla karşılaşmamanı hep canı gönülden istemişimdir. Çoğu kez bu duygumu açıktan açığa belki söylemişimdir. Farkındaysan senin başarılı ve mutlu olduğun anlarda bizler de mutlu ve huzurluyuz. Kimi zamanda başarılı evlat yetiştirmişim diye kendimize pay çıkardığımız olmuştur. Aslında senin başarılı olmanda ailenin yanında okulunun ve çevreninde payı büyüktür. Okulun, çevrenin, ailenim sana kazandırdığı davranışlar dışında başka davranışlar da gösterdiğin olmaktadır. Sen de bunun farkındasın. Bu tür davranışlar ise bedensel ve zihinsel yapının ortaya koyduğu gerçek kişiliğindir.
Kişiliğinin ortaya koyduğu davranışının kaynağını tam anlamıyla ne ben ne de bir baş-kasının anlaması olası değildir. Senin yaşamının geçtiği dönemin koşulları farklı olduğun-dan tam anlamıyla birbirimizi anlamamızı engelliyor. Kimi zaman birbirimiz çok iyi anladığımızı düşünürken bir de bakıyorum başka dünyaların insanları olup çıkmışız. O zaman da üzülüyorum. Barışık yaşamamızı ne kadar çok istiyorum, bilemezsin. Barışık olmadığımız anlar çabuk geçiyor ama, ruhunun derinliklerinde iz bırakıyor, sanırım.
Hatırlarsın, çocukluk günlerinde şakalaşıp eğlendiğimiz çok olmuştur. Yeniden böyle bir ortamın olmasını arzuluyorum, bu arzumu sana bir türlü söylemeye cesaret edemi-yorum. Ya beklentilerimi hiç dinlemeyip anlamazsa, o zaman hüsrana uğrarım diye susmayı yeğliyorum. Mutlu ve huzurlu anlar yaşamamızı senin anlamanı ve yaratmanı hep bekliyorum. Bir baba olarak bekleme hakkım yok mudur dersin?
Zaman zaman senin iyi ve kötü davranışlarını görünce, geçmişi yani kendi anne ve babamı hatırlıyorum. Şimdi onlara daha çok hak veriyorum. Kendi kendime şöyle diyorum. “İnsan ana ve baba olmayınca, ananın ve babanın değerini pek iyi anlamıyor.” Ana ve babanın çocuğunu düşündüğü kadar çocuğu ana-babayı düşünmüyorsa buna üzülmemek gerekir. Çocuğumun dünyası ile benimki farklıdır. Düşünememesinde haklı olduğu yanlar vardır. Her ana ve babada bunun farkındadır.
Genç çocukların dünyaları çok hızlı oluşmaktadır. Bu oluşumla dünyalarında çok fırtınalar olmaktadır. O fırtınalarla boğuşmakta, fırtınaları yenmeye çaba göstermektedir. Fırtınalardan başını kaldırıp çevresine bakmaya zaman ayıramıyor. Genç çocuğumu bu yönüyle hoş görmeliyim, diyorum. Fırtınalı anlarında rotanı şaşırabilirsin, diyerek bazı davranışlarına engel olduğumuzda, beklenmedik davranışlar göstererek huzursuzluğa sebep olduğunu sen de biliyorsun. Ben de istiyorum özgür bir ortam içinde kişiliğin gelişsin ve kendi yolunu kendin bulasın. Ama kendi yolunu bulmanda büyük boyutlu sorunların çıkabileceğini düşünerek işine karıştığımız olmaktadır. Hiç karışmasak iyi mi olur dersin?
Acaba, niye işime karışıyorlar, diye düşündün mü? Belki düşünmüşsündür. “Beni de kendisine benzetmeye çalışıyor” diye. Açıkça söyleyeyim; böyle bir beklentim asla yoktur. Senin, beni de aşmanı istiyorum. Asıl kaygım başkadır. Gençlerin akıp giden kaybolan zamanın tam farkında olmayışıdır. Ne demişler, “Yiğit bin yaşar, fırsat bir düşer.” Bu sözün doğruluk payı büyüktür. Bugün önüne çıkan olanaklardan gerektiği gibi yararlanmadığın, zaman geçince yararlanma ortamını kaçırmış olacağından endişelendiğim için işine karışı-yorum. Hayatta birçok şey zamana bağlıdır. Zaman içinde gelişir, olgunlaşır, hayata veda eder. İçimdeki duyguya bakacak olursam hep aynıyım, diye düşünüyorum. Ama akıp giden zaman içindeki görüntüler çok farklıdır. Bir şeyler yapmak istediğinizde ya zaman geride kalmıştır ya da siz zamanın gerisinde kalmışsınızdır. İşte ben hayatın bu yönlerini yaşayarak geldim. Benim dünyam akıp giden zaman içindeki olayların bileşkesinden oluşmuştur. Eskilerin deyimiyle bir tecrübe söz konusudur. Bir gün, arkadaşımın biri, “Tecrübe insanın hayatta yediği kazıkların bileşkesidir,” demişti. Bir an olsun bu söz çok hoşuma gitmiştir. Azıcık düşününce arkadaşıma hak vermiştim. Şimdi sana söylemek istediğim hayatın kazıklarını çok iyi tanıdım. Canımın bir parçası olan çocuğumun dikenli yollara girmeden daha kolay yoluna ulaşmasıdır.
Hayatta yapmak istediğin birçok şeyin, ailem böyle istiyor diye, ben böyle olamam, ben bildiğim gibi yaşamıma yön veririm, diye düşündüğün bazen de işime karışmayın diye çıkıştığın olmuyor değil, oluyor. Ama senin doğru yolu bulmakta fedakârlık göstermede gerektiği kadar gayret göstermediğinde görülüyor. Bu niye böyle oluyor dersin? Ben derim ki, sorumluluktan kaçmaya, saklanmaya çalışıyorsun. Sorumluluk duyup birtakım zorlukları yenmek galiba sana zor geliyor…
Çevremizdeki insanların çoğu senin gibi sorumluluktan mı kaçıyor dersin? Sorumluluk-tan senin gibi kaçanlar var, ama sorumluluğunu bilen insanlar daha çoğunluktadır. Şu bir gerçektir, hayatta başarılı olmak geride bir şeyler bırakmak birtakım sorumlulukları üstlen-meyle olur.
Zaman zaman sana yol gösterirken, sen bunu kendine öğüt verdiğimi sanıyorsun. İnsan nerede olursa olsun kendisine bir yol gösteren, kılavuzluk yapan birilerine gereksinimi vardır. Senin engin dünyana istemeden giremem. Girmeye de niyetim yoktur. Kılavuzluğunu ortaklaşa yapmayı çok isterim, buna senin de razı olman gerekir.
Çocuklar ailenin mutluluk kaynağı ve eseridir. Her kim olursa olsun mutluluğunu yitirmek istemez ve dünyada bir eser bırakıp gitmek ister. Bu kişinin doğal hakkıdır. Şu sefil dünyada geçim kavgası çocukları ve büyükleri çok yüz yüze getiriyor. Çıkar kavgası, adaletin ve eşitliğin iyi gelişmediği ortamlarda daha çok görülüyor. Bu konuda suçlu ne çocuklar, ne büyükler ne de bir başkasıdır. Yer yüzünde var olan her şeydir. Dağı, taşı, toprağı, ovası, kuşu, kurdu, insanı… Hepsini bir anda hizaya getirmeye kimsenin gücü yetmez. Şunu söylemek gerekirse; sen, ben, o el ele, gönül gönüle verdiğimizde, zaman içinde zorlukları az da olsa aşabiliriz. Bunları sağlayacak demokratik ortamı yaratmamız gerekiyor. Ailede, çevre-de, ülkede, her yerde oluşmalı. Başkalarıyla birlikte yaşayabilmeyi bilenler, mutluluğu tatmış olurlar.
Sevgili çocuğum;
Senin, ailenin içinde bulunduğun toplumun mutlu ve güzel günler geçirmesi, birtakım zorlukları yenmeyi, birtakım sorumlulukları üstlenmeni gerekmektedir. İnsanlar bunun için vardır. Zoru başarmak ve bu başarıdan mutluluk çıkarmak, insanın doğasında vardır. Bundan kaçamayız. Bugün çağdaş bir dünyada yaşıyorsak, insanların verdiği uğraşın sonucudur. Son söz olarak şunu söylemek istiyorum. Daima ailene, çevrene ve içinde bulunduğun topluma karşı sorumluluğunu bil. Elinden geldiğince sorumluluğunu yerine getirmeye çalış. Fırtınalı dünyada sorumluluğunu bırakma. Sorumluluğunla el ele tutuşarak yürü. Yolun açık olsun.”
Kişi, toplum içinde yaşamaktadır. Toplum, kişiden önce de vardı, sonra da var olacaktır.
*
Çocuğun sosyal gelişimini yakından izleme ve gözlem ortamını tümüyle yakalama şansımız bulunmamaktadır. Çalışan anne ve babalar çocuklarına yeterince zaman ayıramadıkları, kalabalık ailelerde ise; anne ve babalar bire bir çocuklarıyla yakından ilgilenemedikleri görülmektedir. Çocuklara yeterli zamanın ayrılmaması ister istemez, onları olumsuz olarak etkiler. Bu dönemde anne ve babanın duyarlı olması gerekir.
Not: Oğlumun, ergenlik döneminde yaşadığı bunalımlı günlerde, bir eğitimci olarak alabildiğine rahatsızlık yaşadım. Zaman zaman konuşup öğüt vermem az geliyordu. Dertleşmek, bir arkadaş gibi sorunlarını paylaşmak istesem bile çalışma koşullarım el vermiyordu. Yaşadığım bu zorluğu oğluma mektup yazarak çözmeye çalıştım. Yazdığım mektup, bir süre sonra yayımlandı. Mektubu okuyan birçok arkadaşımdan olumlu tepkiler de aldım. Hat-ta arkadaşlarımdan biri “Dergide yayınlanan mektubu teftiş ettiğim dershane ve okullardaki yöneticilere, gençlerin ve çocukların görüp okuyabileceği bir yere asmalarını söyledim,” dedi. (Z. Durmuş) Bu sözlere benzer ifadeyi bir okul müdüründen de duydum. Bu sözler hoşuma gitmedi değil, içten içe sevindim. Bu mektubu tekrar paylaşmak istiyorum. Sanırım, iletişim güçlüğü yaşayan çoğu anne ve babanın ortak duygusunu yansıtıyor.








